Monday, September 04, 2006

Yaza elveda..

Haziran ayinda duzenlenen "yaza merhaba" pikniginin ardindan yazi ugurlamak uzere "elveda piknigi" duzenlendi. Buckingham sarayinin onunde bulunan St James's parkinda duzenlenen piknige gitmek icin arkadaslarla bulusarak yola dokulduk. Merkeze araba ile gitmek&park sorun oldugundan; otobus ile uzun saatler sonra parka anca varabildik. Toplu tasitlari mecbur kalmadikca kullanmamaya calisiyorum. Araba elim ayagim gibi oldugundan onsuz bir hayat dusunemiyorum. Hele makas yapma ve trafikte yanimda duran araclarin haberi olmadan onlarla yaris yapma zevkinden asla mahrum olmak istemem :) Tatilde oldugum zamanlarda arabami cok ozluyorum. Sanirim arabamla aramda duygusal bir bag olustu ;) Guvenilir olmasi, ayagimi yerden kesmesi, ozellikle de toplu tasitlarda yasanan olaylar ve insanlarla muhatap olmami engelledigi icin arabami cok seviyorum.
Sarayin onunde bisiklet yarisi oldugundan parka giriste 15 dakika mahsur kaldik. Beklerken kalabaligi ve 50 den fazla bisikletin katildigi yarisi izledik.. Telefonun ayarina bakmamisim dolayisiyla goruntu bulanik cikmis. Kralicenin kugulari da bu buguluktan nasibini almis.


Parka giris kapilarindan biri.. Buradaki parklarin girisleri neredeyse hep boyle saray girisi gibi.. Piknik cok komik ayni zamanda eglenceli gecti. Detaylari anlatmak isterdim ancak farkli goruste olan insanlar tarafindan yanlis anlasilabilir dusuncesi ile kendime sakliyorum.





Parkin icinden bir manzara. Fotografta gozuken dunyanin en buyuk donmedolabi 'londoneye'. Insaatinda 1,700 ton demir kullanilmis. 250 tane iki katli ingiliz otobusunden daha agir. Hareket halinde iken binilen londoneye'da londra ayaklar altina seriliyor. Gece hele baska bir guzel manzara..



Yaya geciti ne kadar belirgin degil mi? Ayni Turkiye'deki yaya gecitleri gibi :P Londra'da yaya gecitine yaklasirken araclar durur. Ozellikle ehliyet sinavinda, surucunun buna dikkatini goz onunde bulunduruyorlar. Yaya olmasa bile surucu test esnasinda ayagini gazdan cekmesi gerekiyor.
Parktan cikista otobus duragina kadar yuruduk. Arkadaslarla bir durak daha yuruyelim, hadi bir durak daha derken 3-4 km den fazla yurudugumuzu fark ettik. Civil civil kalabalikta tahlil edilecek cok sey vardi.. bu yuzden insan ne kadar yurudugunu bile fark edemiyor..


Yol boyunca yururken motorolamla yakaladigim kareler.. (sadece nokia ile duygusal bagimiz var:P motorola onun yerini alamadigi icin foto makinesi gorevini goruyor simdilik)


Sapka dukkani.

Aston Martin; Bu arabanin saglam bir karakteri, performansi, ruhu ve guzelligi var.
Bu dukkanin vitrininde eczana yazmasa ilk bakista asla anlamazdim. Londra icinde bulunan eczanelerden oldukca farkli.

Pembe pantalon ve kravat ??



France..Ingiltere Kraliyet Sanat Akademisi. Gecen sene Turk’ sergisininin sunuldugu yer.
Piccadilly Circus Londra'nin en cok taninan ve ziyaret edilen bolgelerinden birisi.

Kaldirim uzerlerinde bir cok insan portre cizdiriyordu. Ressamlar £30 aliyorlar ama gercekten cok guzel cizimler cikmisti ortaya. Cektigim fotolar telefonumun hafiza yetersizligine kurban gitmis..






Londra'ya ait biblo, hediyelik vs.. dukkani.


Inciluz faytonu :P Merkezde turistleri ve yorulanlari gezdiren bisikletli arabalar. Farkli renk ve modellerde gormek mumkun. Bazilarinin arka kismi tuylerle suslenmis. Gece isiginda fosforlu gorunuyordu. Daha once yayinlanan "haremlik selamlik" uygulamasi yapilan pembe taksilere benzettim..


Covent Garden'da pek meshur ve canli yerlerden biridir. Pazari, opera, tiyatrosu, bol turisti ile bilenen Londra'nin en guzel ve eglenceli mekanlarindan..Hareketsiz durma sanatini icra eden sokak sanatcilarinin bolca goruldugu yerdir. Daha once resimlerini yayinlamistim.


Covent Garden'i ziyaret esnasinda sadece etrafa, sokak eglencelerine, insanlara, vitrinlere bakmakla yetinmeli, yoksa benim gibi kahve molasi verirseniz fotoda gorulen 2 yudumluk kahve masaniza gelecektir:P
Fiyatlar pahali oldugundan listede isimleri es gecip en ucuz olan sicak icecegi siparis ettim. servis geldiginde ise saskin ifade ile "bu nedir?" diyebildim :) uzun zaman olmus merkezde birseyler yemeyeli, icmeyeli.. ucuz olsun diye normal kahve yerine en sert kahveyi istemisim meger :D ucuz dedigim rakam bile bu iki damlacik sert kahveye cok tabi. Ekstra sut ile fincani doldurmadan icemedim..



Keyifli bir gunun ardindan 2 otobus ile evimize donduk.. Muhitler degistikce otobusteki insanlarin kilik kiyafet ve davranislari da otomatik olarak degisiyor.. heryerde oldugu gibi..

10 comments:

Anonymous said...

o pembe pantolonu giyen babayiğit varmıdır:)
ingiluzler olmuyor olmuyor,gelin modayı bizden öğrenin.ama ceket hoş yani:)

bide gözünü seveyim bizim faytonların.
o neymiş ya oyuncak gibi.
yazık yazık:)

gez bakalım hanfendi gez,nereye kadar:)

ladybird said...

vardir tabi :) benim kiz kardesim sanat tarihi&grafik okurken erkek hocasinin mini etek ve dantelli corap giydiginden bahsetmisti :|

cok guzel faytonlari da var canim, atlari da kocaman :D sana london'u begendiremedik gitti :P

gezelim, gorelim, ogrenelim suveydacigim ;)

Anonymous said...

BİR DAKKA,
ERKEK HOCA+MİNİ ETEK+DANTELLİ ÇORAP ?
PEKİ KARDEŞİN, BU YARATIĞIN ERKEK OLDUĞUNU NASIL ANLAMIŞ ?
ŞAKA BİR YANA,VARDIR HER TİP İNSAN ORADA, İNANIRIM. ANCAK BİR ŞEY SORACAĞIM; ŞU PİKNİKTE GEÇEN KOMİK OLAYLARI ÖĞRENME FIRSATIMIZ OLMAYACAK MI HİÇ ? MADEM OLMAYACAK SÖYLEMESEYDİN. VALLA ÇOK MERAK ETTİK YA.. LÜTFEN ŞİFREYLE DE OLSA BİR ŞEYLER YAZIVER..
BEKLİYORUZ..
NOT: Sitene Tahin'DEN ulaştım Takip edeceğim.
Sevgiyle Kal.
EBRU.

Anonymous said...

ya ben nesini seveyim pembe pantolunlu ingilizlerin londrasını be ladybird:)

taktımmı ben şimdi diyosun.
evet taktım sanırım:)

Anonymous said...

Muhterem ladybird, bilirsiniz Anadolu'da güzel bir söz vardır. Seyehatten dönenlere, bir yerden gelenlere "Yediğin içtiğin senin olsun, gezip gördükleni anlat" derler. Siz maşallah hem hem gezip gördüklerinizi, hem yiyip içtiklerinizi içten bir ifade ile paylaşıyorsunuz. Bu da her halde okuyucularınızla olan sıcak ilişki ve samimyetten gelen bir şeffaflık olsa gerek.
Bu konuya bu şekilde değindikten sonra, asıl konuya gelmek ve "YAZA VEDA" yazısına " GÜZE MERHABA" diyerek karşılık vermek istiyorum.

Güz deyince, yaza veda akla gelir. Otların ve çiçeklerin benzi solmuş, yaprakların rengi sararmıştır. Havaların serinlemesiyle başlayan sonbahar yağmurları ile birlikte, sanki gökten hüzün yağmaktadır. Zaten güzün bir adı da hazan mevsimidir. İnsan hayatı ile kıyaslandığında ihtiyarlık zamanına benzetilir. Onun için en hüzünlü şarkılar sonbahar için söylenmiş, en karamsar şiirler bu mevsim adına yazılmıştır.

Halbuki hayatın her dönemi, dolu dolu ve doyasıya yaşanacak güzelliktedir. Her dönemin güzelliği kendine mahsustur. İnsan yolculuk yaparken, her an değişik bir manzara ile karşılaşırsa, bu yolculuktan zevk alır. Dümdüz bir yolda, aynı manzara içinde saatlerce yol alan bir insan ise, bir süre sonra sıkılır, usanç duymaya başlar. Her tepeyi aştığında ve her virajı döndüğünde yeni bir manzara ile karşılaşmak ise, yolculuğu daha zevkli ve heyecanlı hale getirir.

Dünya da sırtında taşıdığı canlılarla birlikte, kendine tayin edilen bir güzergâhta yolculuk yapmaktadır. Bu yolculuk esnasında dört mevsime uğrar, her birinden ayrı özellikte ve güzellikte nimetlerle vagonlarını doldurur, misafirlerine ikram eder. İlkbaharda iştahla yediğimiz can erikleri, hiç olgunlaşmasa ve diş kamaştırıcı ekşiliğini muhafaza etseydi, bir süre sonra kimsenin canı erik çekmezdi. İlkbaharın yeşilliği ve serinliği, yerini yaz sıcaklarına bırakmasaydı, yazın yediğimiz kayısı, şeftali ve karpuz gibi meyveler bir türlü olgunlaşmayacaktı. Bu nimetler ancak Rahmet kazanında, güneşin ateşinde piştikten sonra sofralarımıza geliyorlar. Tarlalardaki buğday başakları da yaz sıcaklarından kavrulmadan olgunlaşıp tanelerini bırakmıyor. Bir çok nimet, yazın mutfağından piştikten sonra insana ikram ediliyor.

Güz mevsimi ise, bu nimetlerin tamamen olgunlaştığı, hasatlarının yapılıp kilerlere veya ambarlara depo edildiği bereketli bir mevsimdir. En güzel meyveler bu mevsimde sofralarımıza gelir. Yaz boyunca zor şartlarda çalışıp ter dökenler, emeklerinin karşılığını sonbaharda elde ederler. Hizmetlerinin zahmeti gitmiş, rahmeti kalmıştır.

İlkbaharın afacan çocukluğu ve yazın delikanlılığı ne kadar güzelse, sonbaharın sevimli ihtiyarlığı da o kadar güzeldir. Bu sarışın güzellik, bir çok şaire ve ressama ilham kaynağı olmuştur. Sonbahar, görmüş geçirmiş bir mevsimdir. Yapraklarını kuaförde sarartmamış, rengini solaryumda soldurmamıştır. Yılların yükünü taşımış bir ihtiyar gibi, talim ve tecrübe ile olgunlaşmıştır. Onun için sonbahar bilge bir mevsimdir. İnsanın bu mevsimde alacağı çok dersler vardır.

Güz mevsiminin hazan mevsimi olduğu doğrudur. Ama insanın hüzne de ihtiyacı vardır. Hayat hep sevinçle, zevk ve sefa içinde geçecek değildir. Tatlı bir hüzün, hayat çorbasının tuzu biberi gibidir. Hayata ayrı bir çeşni katar. Ayrıca, insanı gafletten uyandırır, aczini ve fakrını hatırlatır. Gafil zihinleri tefekküre teşvik eder.
Onun için güzü seviyor ve "HOŞ GELDİN GÜZ" diyorum
Kim ne derse desin, ben güz mevsimini seviyorum. Ey sevimli ihtiyar, senin sararmış ve solmuş yüzün de güzel, gönlüme kattığın hüzün de güzel.
Aydınlar münevver olduğu zaman

tahin said...

Gezmem ben seninle:P Cok yuruyorsun sen:) Hiperaktiflerle takilmak adami oldurur be:P

ladybird said...

Merhaba Ebru,
bu ulkede giyim kusam tr'ye gore biraz farkli. herkes rahat giyimi tercih ediyor ve merkez disinda insanlar pek onem vermiyorlar shikliga. istersen cuval giy cik kimse donup bakmiyor.

piknikte ne olmustu? hatirlamiyorum:)

ah suveyda, ahh, sen bir de yesil yesil parklari, ormanlari gorsen..hic boyle demezdin:)

Abdil bey,,
ben de en cok bu mevsimi severim. ozellikle de eylul ayini. guz mevsimini oyle guzel ifade etmissiniz ki, karsilik olarak ancak bir siir yazabilirim.. yureginize saglik efendim..

Yalnızlık Mevsimidir Güz


Yalnızlık mevsimidir güz
Yapraklar ağacı
Çiçekler toprağı
Kuşlar gökyüzünü terkederler
Bir ben kalırım çaresiz
Bir ben gidemem ümitsiz
Hüzün mevsimidir güz
Rüzgarlar eser buz soğuğu
Donar bakışlar hatıralarla
Eller yalnızlıkla sarılır umutlara
Üşür düşler içimde
Saklı kalan hayallerimle
Yalnızlık mevsimidir güz
Ve uzak kalmış bana o tatlı düş

Volkan Yoruç

----

tahin
yarin seni cok yurutucem. yeni bir park kesfettim. bugun ikindiden sonra yuruyerek gittik. tahta masa uzerine kitabimi koydum, banka yerlestim. bir kac saat oturdum. sessiz, sakin bir parkti. beni tek rahatsiz eden sincaplarin birbirleri ile oynarken cikarttiklari ses ve agaclara tirmanislari oldu. tabi buna rahatsizlik denirse..

bundan boyle her gun yuruyecegim o parka. agaclari seyredip, sincaplarla ahbaplik edecegim. termosumuza cayimizi demler, sincap sesleri arasinda yudumlariz..

ladybird said...

sevgili peace
bu seferde seni unutmusum. bugunlerde cok dalginim:) guz mevsiminin sarhoslugu olsa gerek. bugun de gunlerimi sasirmis, kendimle birlikte arkadasimin kafasini da guzelce karistirmistim.

olur boyle seyler tabi ama ben cok leylayim. iyi ki tahin gibi cok mantikli bir dostum var. ajandam gibi masaallah:)

fotograflari begenmene sevindim, insaallah bir gun canlisini da gorursun.

İbn-i Sina said...

eczanede mankenler ne ariyor anlamadim dogrusu...

ladybird said...

mankenler ayri bir vitrindeydi sevgili ibn-i sina :D

yururken dikkatimi ceken goruntuleri cektim oylesine.