Wednesday, September 06, 2006

DÜNYAYI BEN KURTARACAĞIM

Ne kadar iddialı bir ifade değil mi? Dünyayı kurtarmak. Gerçekten de dünyanın kurtarılmaya ihtiyacı var ve birisi bunu yapacaksa, bu niye ben olmayayım diye düşünmek herkesin hakkıdır. Ama herkes bu hakkından feragat eder de “Dünyayı ben mi kurtaracağım?” diye düşünürse, işte o zaman dünyanın sonu gelmiş demektir. Her insan sosyal hayatın içinde yer alan bir dişli gibidir. Bir sistem içinde görevini tam olarak yapan bir dişli, sistemin çalışmasını sağladığı gibi, görevini yapmayan bir dişli yüzünden de sistem devre dışı da kalabilir. “Koca sistem içinde ben küçük bir parçayım, çalışmasam da olur” deme hakkına sahip değildir. İnsan da sosyal sisteminin bir parçası olarak önemli görevlerle yükümlüdür.

Bu yükümlülüklerini yerine getirmediği zaman cürmünden büyük cinayetlere neden olabileceği gibi, görevini hakkıyla yaptığı zaman da çok güzel neticelerin alınmasına vesile olabilir. “Senin ne ehemmiyetim var, sen ne yapabilirsin ki” gibi sözler, insanın kulağına şeytan tarafından fısıldanan sözlerdir. İnsan da bu sözlere kanarak, “Gerçekten benim elimden bir şey gelmez” derse, işte o zaman insanlığından istifa etmiş demektir.

Halbu ki, dünya tarihini değiştiren, medeniyetlerin kurulmasına veya mahvolmasına sebebiyet verenler de genellikle bir veya birkaç kişiden ibarettir. Eğer bir Hitler çıkmasaydı, belki de 2. Dünya Savaşı çıkmayacaktı. Amerika’da Bush ailesi olmasaydı, belki körfez savaşları olmayacak, Irak ve Afganistan’da binlerce masum insanın kanı akmayacaktı. Müspet olaylar için de kişilerin önemini ortaya koyan bir çok örnek vermek mümkündür. İnsanlık tarihinde büyük medeniyetlerin ortaya çıkmasına sebep olan keşif ve icatlar, bazı kişilerin fedakârca çalışmaları sonucu meydana gelmiştir. Bir İbni Sina olmasaydı, bugünkü modern tıp bu seviyelere ulaşamayabilirdi. Fatih Sultan Mehmet olmasaydı, ortaçağın karanlığı daha uzun süre insanlığın hayatını karartmaya devam edebilirdi. Mucidlerin ve kâşiflerin hayatlarını ortaya koyan gayretleri olmasaydı, bilim ve teknoloji bu noktalara gelemezdi.

Büyük savaşlarda küçük bir neferin savaşın kaderini değiştirdiğini unutmamak gerekir. Bu örnekler karşısında yine şeytan insanın kulağına eğilerek, “İyi ama onlar önemli şahsiyetlerdi. Sen ne bir komutansın, ne de bilim adamısın. Senin ne ehemmiyetin var ki?” diyebilir. Ama her insan önemlidir. Çünkü adı ve sıfatı ne olursa olsun, mahiyeti “insan”dır. Cenab-ı Hak tarafından “eşref-i mahlûkat” olarak yaratılmış, pek yüksek istidatlarla donatılmıştır. Bu istidatlarını inkişaf ettirdiği zaman, çok büyük işleri başarabilir.

Toplumu ilgilendiren olaylar karşısında müsbet veya menfî yönde tavrımızı ortaya koyarken, insan olduğumuzun idraki içinde hareket etmeliyiz. Bir haksızlığa şahit olduğumuz zaman, “Benim bunu düzeltecek gücüm yok” deyip geçip gitmek, kendi gücünün ve öneminin farkında olmamaktır. Bu önemi vurgulamak için şu atasözü güzel bir örnektir: “Bir çivi bir nalı, bir nal bir atı, bir at üzerindeki komutanı, komutan bir orduyu, ordu da vatanı kurtarır.” Bugün çevremizde gördüğümüz dehşet verici olaylar, akıl almaz zulüm ve haksızlıklar karşısında, “dünyanın çivisi çıkmış” deyip ümitsizlik içinde kıvranacağımıza, “Bu çivi belki ben olabilirim” diyerek gayrete gelip bir hizmetin ucundan tutarsak, dünyanın kurtarılmasına vesile olabiliriz.

Abdil Yildirim

No comments: