Wednesday, December 06, 2006

Sucluluk psikolojisi konulu etkinlige katilanlar..

Cinaralti etkinliginin 3.ay icin secilen konusu sucluluk psikolojisi idi. Asagida katilimcilarin yazilarini kisaca ozetledim. Tumunu okumak icin verilen linklere tiklamaniz yeterli olacaktir..

Sevgili Gonul Pinari SUÇLU AYAĞA KALK ! baslikli yazisi ile
bizleri tefekkure surukluyor. İçinde bir vicdan mahkemesi kurmuş, kendi kendini yargılayan bir gencin hikayesini anlatiyor. Hikayenin bir bolumunde kendi kendine soyle diyor “Demek ki nefes aldığım havanın, lıkır lıkır içtiğim suyun, ışığından ve ısısından istifade ettiğim güneşin de bir bedeli varmış, ben şimdiye kadar böyle bir bedel ödemedim, demek ki bana ait olmayan malları sahiplenmişim, yani gasbetmişim, ben bir suçluyum” diye düşünmeye başladı.

Mutlaka okunmasi gereken bu yaziyi yazan Gonul Pinarina tesekkur ediyor, aramiza yeni katildigi icin tekrar hos geldiniz, sefalar getirdiniz diyorum.

*****

Sevgili Mislina yazisinda 21.yy Türkiye’sinde Müslümanlara yönelik yasanan yasaklar ve kişi hak ve özgürlüklerin engellendiginden bahsediyor. Ortulu ve imam hatipli olarak kendisi de bu yasaklardan nasibini aldigini dile getiren yazisinda OSS sinavinda puaninin kesilmesiyle birlikte istedigi bolume giremedigini; bu nedenle suclu hissettirilmeye calisildigi ancak guclu imani sayesinde buhran yasamadigini anlatiyor.

Yazisinin sonundan alinti yapmak istiyorum; "Müslüman Osmanlı 600 yıl boyunca varlığını sürdürdü ve halen daha izleri devam etmekte.İşte İslam’ın gücü.Sevgi, saygı, barış, huzur, hoşgörü dini.Allah’ın dini.Bir millet ancak onunla hayat bulup değer kazanabilir.Firavunlar her çağda varolmuştur.Ama baki kalan Allah’a teslimiyet ve O’nun için yaşamak.Adı için yaşamak…"

*****

Sevgili hayal Suçluyum!...Vurun Beni!... baslikli yazisinda kendine has tarzi ile hissetmemiz gereken sucluluk duygularini cok guzel ozetlemis.. Hissetmemiz gereken diyorum cunku Dünyanın öteki ucundaki kardeşinin ayağına bir diken batsa; acısını yüreğinde hisseden insanlardan olmaliyiz.

Olduğum gibi görünmediğim ve hatta göründüğüm gibi de olmadığım için .. ahde vefa gösteremediğim, nefsimi terbiye edemedigim icin, zulmün tankları önünde ezilmeyi göze alamadığım icin vs vs.. diye devam eden yazisini mutlaka okumalisiniz. Ayrica hayal hanfendinin surekli guncelledigi yeni sitesini ziyaret etmeyi ihmal etmeyin lutfen.

*****

Panikyok ise Suçluluk duygusuna kapılmak mesele değil, kapılamamak mesele... Tum insan davranislarindan bulunan iki ozellikten bahseden yazisinda cozum olarak affetmeyi oneriyor. “"affetmek" derim kanımca... insan, suskun bir vicdanla hatasının farkına varıp, pişmanlık duyup, bir daha yapmamak üzere kendisini bağışlamalıdır... aksi taktirde ya kendisinden nefret eden bir benlik ortaya çıkacaktır, ya da benliği onu bir ejdarha gibi yutup kendine katacaktır... kendisiyle barış içinde yaşayan bir insan, dışarıyla da barışık olur... suç işlemekten daha çok kaçınır...”

panikyok da aramiza yeni katilan arkadaslarimizdan. Size de hosgeldiniz diyorum..

*****

Suçlu Olmak Vardır. Ama, Suç Cezasız da Kalmaz baslikli yazisi ile sayin Kazim Mizrak her insanin hayatinin bir noktasinda hata yapip sucluluk duyabilecegini isliyor. Insan oglunun fani olusuna dikkat cekiyor ve hak ile batili ayirt etmemizi ima ediyor. Yazisinda en cok begendigim su ifade oldu ;

“Hadi yemek koktu bozuldu diye çöpe atıyoruz da, insan bu kardeşim; maydanoz değil ki, öyle ektimmi toprağa altı günde boy versin. Bir insan kaç senede yetişiyor; o ayıbı var, şu kusuru var diye onu bunu defterden silersek geriye bir tek kendimiz kalırız!”

*****

Sevgili Rosygarden suclulugu ustesinden gelemediğimiz, bastıramadığımız, yok edemediğimiz duygularımızdan biri olarak tarif etmis. “Aslında "suçluluk hissiyatı" bir açıdan baktığımızda bir nimet, Rabbimizin bir ihsanı... Bizi tövbeye, tövbe etmeye sevkeden duygu... Bu duygu olmasaydı günahlarımızdan sonra nasıl tövbe ederdik? Nasıl yanlışlarımızı farkedip bunlardan dönerdik? Diye soruyor..

*****

Sevgili Ayse etkinlige Serdar Yıldırım’in hikayesi ile katildi. Hikaye akvaryum baliklari arasinda gecen diyaloglarla anlamli mesajlar veriyor. Baliklar da sucluluk duygusunu hissedebiliyormus demek ki. Asagida temiz kalpli Lepistesin ogutlerinden biri;

‘ Efendiciğim, söyleyiver olsun bitsin, deyiver, hadi söyleyiver. ‘Eğer onun sesini duymamazlıktan gelir de, karşındakine kötü bir söz söylemezsen o sana küsmez, bir başka olayda yine seni yanlış yönlendirmek için fırsat kollar. Bir de devamlı olarak yanlış yapıp da yaptıkları yanlışları kabul etmeyenler, doğru olduğunu söyleyenler var. Bunlara tavsiyem şu olacak: Bilgiçlik taslamayın. Önce iyilik nedir, nasıl iyi olunur, iyi biri olmak için gerekenler nelerdir…bunları güzelce bir öğrenin sonra kendi davranışlarınızla kıyaslayın. “

*****

"etten bir kafes içerisinde çırpınan aciz bir ruh"
Sevgili Guzellik Uykusu yazisina Cemil Meric’in sozu ile basliyor. “Cemil Hocanın tanımı etrafında gidip gidip geliyorum, etten bir kafes içinde çırpınıyorum, aciz bir şekilde. diyor." Insan icin en kiymetli armaganin zaman oldugunu belirterek zamani daha iyi kullanabilecegini ve geriye dönüp baktığında hep zamana karşı bir pişmanlık duyduygunu dile getiriyor. Bizlerde bu noktada kendi muhasebemizi cok iyi yapmaliyiz.

Yaziyi okurken Efendimizin (sav) hadisini hatirladim. “Bes seyden once bes seyin kiymetini bil’ Hastlanmadan once sihhatin kiymetini, Olmeden once hayatin kiymetini, Mesgul olmadan once zamanin kiymetini, ihtiyarlamadan once gencligin kiymetini, Fakirlesmeden once zenginligin kiymetini..!

Etkinlige katilan herkese tesekkur ediyor; yazilari okuyanlari dusunceye sevk etmesini diliyorum. Ellerinize yureginize saglik. Ocak ayinda gorusmek uzere hos kalin ;)

Not; Ozetleri cikartmada gecikmemin nedeni; 1. uni, 2. kurs ve 3. romantik olayim derken yagmurda islanip sifayi kapmamdan kaynaklaniyor.

2 comments:

Anonymous said...

Sevgili ladybird, herkesin yazısını bir güzel özetlemişsiniz. Elinize sağlık. Ama kendi yazınızın takdirini diğer katılımcılara bırakmışsınız. Ben de durumdan vazife çıkarıp sizin yazınızı özetlemek istiyorum.

"SUÇLU MUYUZ, SUÇLULUK MU DUYUYORUZ" başlıklı yazısında ladybird hanım güzel bir kompozisyon çizerek değişen zaman içinde insan davranışlarının da hızla değiştiğini ve bu insanların bu hıza yetişmekte güçlük çektiklerini belirttikten sonra " Hizli degisim temposu icinde cocuklarini ihmal eden ve onlara gerekli ilgiyi gosterip faydali bilgiyi ogretmeyen anne ve babalar, daha sonra ne kadar pisman olsalar da bunu telafi etme imkani bulamayacaklardir. Belki bu sucluluk duygusu omur boyu beyinlerini kemirmeye devam edecektir". diyerek anne babaların ihmalinden bahsediyor. Aile bir çekirdektir, çekirdek bozuk olursa meyve de yabani olacaktır diyor. Güzel saptamalar. Başarılı yazılarının devamını diliyruz.

Bâd-ı Sabâ said...

-:- Değerini Bilmek -:-

Ayrık otları da var, onları da temizlemek lâzım. Usulünce tabi, insanlıktan çıkmadan...

Ya da, herkes kendisini bir yabanıl ot olarak görse; ve kendi hatalarını kabullenip, yine kendi emekleriyle kendisini mis kokulu bir gül eylese..

Olmadı bir gül ağacının dibine gölgeye dursa, ama gül ağacına zehirli sarmaşıklar gibi sarılıp haksız kazanç sağlayarak hükümranlık ilân etmese..

&

Emeğiniz için tekrar teşekkür ederiz sayın Ladybird, hakkınızı helal edin efendim.

Kâzım Mızrak

&

Not: Geçmiş olsun,
acil şifâlar dileriz..