Sunday, May 14, 2006

"seven insan n'eylesin?"

"Merdüm-i dideme bilmem ne füsûn etti felek
Giryemi kildi hûn eksimi füzûn etti felek
Sîrler pençe-i kahrimdan olurken lerzân
Beni bir gözleri âhûya zebûn etti felek "


Cihan padisahi Yavuz Sultan Selim, Sam yakinina otagini kurdurarak burada üç ay kadar kalmis. Bir Türkmen kizi da, zaman zaman padisahin çadirina gelerek, otagin temizlik islerini yapar, hünkâr çadirini tertibe ve düzene sokarak siradan gündelik islerle mesgul olurmus… Yine bir sabah temizlik için geldiginde, Sultan Selimi görmüs. Türkmen güzelinin gönlü sultana, su gibi anîden akiermis gönlünü kaptimis ona.- Hani kalbin, her an bir halden baska bir hale geçmek, gibi anlamlari da vardir ya- Zamanla kalbinin içini, ince bir sizi sarmis genç kizin ve baslamis kalbi için için göynümeye.


Bir gün, gözü, hünkâr çadirinin diregine ilismis. Diregin üst kismina askin gücü ona, söyle bir satir yazma cesareti vermis:


"Seven insan neylesin”


Yavuz Sultan Selim, otagina yatmaya gelince, birden direkteki yaziyi fark etmis,” Bu da ne ola ki” diyerek uzun bir muhakemeden sonra, bir vehim ve bin endise derken… Almis eline kalemi söyle bir satir da o düsmüs ayni direkteki dizenin altina. "

"Hemen derdin söylesin.”


Türkmen kizi, ertesi gün gelip baktiginda otagin diregine, sevincinden aglamis, o küçücük kalbi heyecandan gögsüne sigmaz olmus, yer de onun olmus âdeta gök de… Fakat koskoca cihan sultanina ilân-i askta bulunmanin, atesle oynamak, ates girdabina bilerek atlamak gibi ölümcül bir tehlikesi de varmis. “Varsin olsun bu ask, buna deger diye düsünmüs.” Aldigi mesaji heyecanla hemen cevaplandirmaktan kendini alamamis ama yine de içinde bir korku kurdu varmis ki genç güzelin, yüregini her gün dis dis, burgu burgu kemiren... Askin gücü, zoru ve korkuyu nefes nefes yasayan o gencecik yüregin imdadina yetismis derhâl. Bir satýr daha yazmis ayni direge

“Ya korkarsa neylesin”

Yavuz sultan selim, aksam, çadira döndügünde, not düstügü direkteki satir gelmis aklina. Bakmis ve okumus ki askin heyecanin ve korkunun karistigi, tezat dolu sözcüklerin bulustugu satirlar, bir mizrak gibi durmakta karsisinda. Hemen o satirin altina bir misra daha eklemis, aska yenik düsen koca padisah:

"Hiç korkmasin söylesin.”

Bir askin bulusan, karmasik ve bulanik duygulari söyle dizilmis diregin üzerine:

“ Seven insan neylesin Hemen derdin söylesin Ya korkarsa neylesin Hiç korkmasýn söylesin”

Sabahin olmasini sabirla beklemis padisah. Seher vakti sirdasi Hasancan’i çagirtmis, derhâl bir emir vererek:
” Biz dahi merak edip onu görmek isteriz tîz elden bu kizi huzura getirin.”
Emir derhâl yerine getirilmis ki Ahu gözlü, endami hos, alimli, nazenin, ceylân gibi bir Türkmen güzeli… Hünkârin emriyle derhâl bir dügün alayi tertip edilmis. Eglenceler, yemeler içmeler… Dügünün son gecesi, sirlarla dolu bu askin bilmecesi kader-i ilâhî tarafindan çözülmüs, Çözülen bu kara baht çikinindan yayilan aci haber, saskina çevirmis herkesi, yer gök âdeta üzüntüye, mateme bogulmus. Ahu gözlü Türkmen dilberinin
”Selim” diye çarpan saf ve küçük yüregi, bu büyük cihan sultanin askindaki sirri kaldiramamis ve birden duruvermis. O çadirin diregi, bu olayin canli fakat ketum sahidi olmus asirlardir. Bu dünya hayatinda vuslat nasip olmadigi gibi o gencecik yürege, buna fani alemde bir çare de bulunamamis. Bu hazin gönül çarpilmasinin ve gönül yangininin sonunda derler ki:
“ Koca hünkâr, aglamis” ve Türkmen kizina yaptirdigi mezarin mermer tasina, su dörtlügü kazdirarak, dünyaya, askin gücünün karsisindaki çaresizligini en güçlü ordulari yenen koca hünkâr söyle haykirmis:

“ Merdüm-i dîdeme bilmem ne füsûn etti felek Giryemi kildi hûn eksimi füzûn etti felek Sîrler pençe-i kahrimdan olurken lerzân Beni bir gözleri âhûya zebûn etti felek.”

Bilmem ki gözlerime felek nasil bir büyü yapti ki Gözümü kan içinde birakti, askimi artirdi Benim pençemin( gücümün) korkusundan arslanlar(bile) titrerken Felek beni bir ahu gözlüye esir etti.

17 comments:

rosygarden said...

Ladybird bu çok güzeldi:) Masal anlatılan kucuk bir cocuk gibi heyecanla okudum ne olacak sonunda diye :) ama sonu cok acikliydi :( Türkmen kızı olmeseydi ve sonsuza kadar mutlu yasasalardi biz de kerevetine ciksaydik :(
Bu bir rivayet mi gerçek mi? coook merak ettim.

Hayâl said...

Evet ben de çok merak ettim...

Anonymous said...

balböceği çok güzeldi ya.
daldım bilgisayara alamadım kendimi)
biri gelse bile takmayacaktım:)

ama yazık ya padişahıma.
hele sonunda diyo ya.
" bilmem ki gözlerime felek nasıl bir büyü yaptı ki gözümü kan içinde bıraktı, aşkımı artırdı.benim pençemin korkusundan arslanlar titrerken felek beni bir ahu gözlüye esir etti"

balböceği halis mulis ellerimle yazdım.nerden çıkardın bu sağ tuşu ya.ne güzel kopya yapacaktım:)

aşk padişah bile tanımıyo işte.boşunamı demişler fransızlar "aşk eşeğe bile dans ettirir " diye.

Bâd-ı Sabâ said...

@ Ladybird

...okumaya değdi, demek ki aşk denilen vakitsiz gelenmiş. Yazıya göre tabi...

***

Ladybird, ben yine sana muhalifim burada!!!

Madem aşk vakitsiz gelir de insanı mecnun eder. O halde diyorum, nikahlı olmama rağmen bir başka hatun kişiye meyil edersem bunun adı da yine aşk mı oluyor?!

Senin yazına göre, öyle bir sonuca çıkmışsın ki; Selim Hân iradesi dışında Tükmen Kızına kalbini kaptırmıştır...

***

Bu duruma itiraz ediyorum.

O halde her bir insan, iki günde bir aşık olur. Ya bu insanlar evli ve çoluk çocuk sahibiyseler?!

***

Demek ki, aşk da akıl irade işidir. Düşünülür, taşınılır ve sevgi için emek harcanır; aksi halde biz ona aşk değil merak ve heves deriz.

Kişi kendisini bir mânâ ile bağlar bir yüreğe ki, orada sabit kalsın da; her bir gönüle maydanoz olup ömrünü ziyan etmesin.

Akıl takdir eder bunu, bana canım sıkıldı da du bi aşık olayım muhabbeti yapmasın hiç kimse :-/

Düşündükçe,
Kâzım Mızrak

Bâd-ı Sabâ said...

"...boşunamı demişler fransızlar "aşk eşeğe bile dans ettirir " diye."

@ Suveyde

Çok şükür biz de Dünya'da yaşıyoruz da Fransız milletini tanıyoruz. Sizi duyan da aşkı en aziz yaşayan millet Fransızlar sanır.

O eşşek nasıl bir aşka kalbinde yer vermiştir de dans etmektedir, aklınıza bir sorun lütfen.

***

Böyle lakırdı olsun diye söz söyleyip, bu millete atasözü diye yutturmayın (sözüm size değildir)!

Bana dokunmayan yılan bin yaşasınvari, sözlerle bir miletin aklı yıkanıyor hiç kimsenin gıkı çıkmıyır.

***

Kula dahi ölçülü yaşanması gereken bir sevgiden bahsediyoruz. İnsanın insana karşı, Hakk'ı unutturacak derecede sevgi beslemesi dahi münasip değildir.

Kalbinde sevdiğine karşı tapacak kadar bir aşk besleyen kimse, sevdiği insanı bir Tanrı hükmünde görme hatasına düşebilir; diye endişe duyulur.

Allah'ın itaat edip, yasaklarından kaçınan bir kimse, sevdiği insana da bu cihetle kul olursa burada yanlış var demektir.

Demek ki, ilmihal bilgisine göre; meşru dairede sevgi ve aşk yaşanmalıdır diyoruz.

***

Fransızları görüyoruz; birer eşşek olup nasıl ortalık yerde havanlar gibi dans ettiklerini!

Bu mudur kutsal aşk, miletin gözü önünde alenen sarmaş dolaş aşkı ifşa etmek mi gerekir illa, bu işin bir edebi yok mudur :-/

Bırakın da aşkı insanlar yaşasın Adem gibi, aşık olunan Allah olsun ve hatta kul bile olmasın!

***

Sözümüzün arkasındayız efendim, yine mesafeyi koruduk da yazımızı çirkinleştirmedik.

Siz o sözü yazıyorken belki bunları düşünmemekteydiniz, biz düşündük ve buraya da yazdık.

Müsadenizle...

Kâzım Mızrak

Bâd-ı Sabâ said...

"havanlar gibi" ifadesinde bir "y" harfi eksik olmuş, onu da siz tamamlayın...

***

Bir de yazımızda muhatap aldığımız şahsın adını "Suveyde" şeklinde yazmışız; aslı "Suveyda" olacakmış, sonradan farkettim...

ladybird said...

rosygarden ve hayal,
gercek gercek ;)

ladybird said...

suveydacigim hos geldin..Biraz daha yazayim ask hakkinda ki iyice dal ekrana ;)

şeyh galib'in terci-i bendinin tekrarlanan bölümünde geçer:

ah mine'l-aşk ve hâlâtihî
ahraka kalbî bi harârâtihî

"ah aşktan ve onun hallerinden, kalbimi sıcaklığıyla yaktı"

ladybird said...

Kazim,
Sana cevabimi yarin yazacagim insaallah..

Post mu assam yoksa yorum mu yazsam diye dusunuyorum acikcasi ;))

Anonymous said...

Kâzım Mızrak ,

çok şükür bende dünyada yaşıyorum ve az çok fransız milletinin derdi tasasını bilerekten aşkı en aziz yaşayan millet olduğunu düşünmüyorum diyerek bir girizgah yapalım yorumunuza.

ki burada ön plana çıkması gereken eşşek değil aşktı.kaldı ki ana temamız bu.ama tabi şöylede bir şey var bir hadiseye sadece bir pencereden bakılmaz.ki zaten sizde değişik bir bakış açısı getirmişsiniz olaya.aklınıza sorun lütfen ricasiyla ilk dökülen cümleler olarak alın bunu.

lakırdı diye söylenen sözlerin atasözü olarak yutturulmasını bana söylememişsiniz zaten.o halde buna cevap vermem gereksiz bir iş olur.

bana dokunmayan yılan bin yaşasınvari sözlerinde az çok bilincinden olduğumu düşünerek bunada ben cevap verme gereği duymuyorum.

o halde neden böyle sözler edersiniz diye de bir düşünce aklınıza düştüyse şayet; "anlatmak istediğimin tamamen farklı bir niyette düşünce geliştirmenize bağlıyorum bunuda"

***

evet haklısınız sevgide dahi ölçülü olmak gerekiyor.Efendimiz (sav) "Sevdiğin kimseyi ölçülü sev.Olabilir ki, günün birinde sana düşman olabilir.Düşmanına karşı da aşırı gitme.Olabilir ki, günün birinde dostun olur" şeklinde buyurması ne kadar ölçülü olmamız gerektiğini bir kez daha hatırlatıyor bize.

evet aşk kalpte olur ama akılla desteklenir.eşşeğin dans etmesinden de çıkartılacak bu derece üzerinde durulmayacak çok basit bir neden yatar.buda aşkın insana heyecan kattığı ve normalin üzerinde mutlu ettiğidir.insana olmadık şeyler yaptırması her zaman ölçü dışına çıkması anlamınada gelmez.hayatında hiç çiçek almayan bir kişinin aşk dolayısıyla aşığı için çiçek alması bile normal dışında seyir eden bir olay olarakda düşünülebilir.yapılan eylemlerin kişiden kişiye değiştiğinide hesaba katarak dans etmenin binlerce yüzü olduğunuda söylüyorum.

***

ortalık yerde yaşanan aşklarıda tasvip etmediğimi kesin bir dille ifade ediyorum ve bunun üstüne daha fazla laf söylemeyi anlamsız buluyorum.çünkü bu konuda hemfikir olduğumuzu düşünüyorum.kaldıki bunu sadece fransızlar yapmıyor ülkemizde de bu tür manzaraları görmek artık abes karşılanmamaya başladı.çok afedersiniz her yeşillik alanı, okul kampüslerinde her ağaç altını kendine aşk yeri zanneden binlerce seviyesiz , okumuş cahil insanla karşılaşmak artık herkesin gözlerinin kapanmasına sebep olmuyor.
...ve aşk bu değil.

okuduğum bir kitapta Cihat Zafer in söyledikleri şu anda düşüncelerime tercüman oluyor.

"Sevgiyi yaratıp, sevmeyi kalbimize koyanı sevemediğimizden, bütün güzelliklerin kaynağına eremediğimizden, o Vedud isminin sahibi tarafından "Sevgilim" hitabına eren "Sevgililer Sultanı" nın yoluna gönlümüzü seremediğimizden , bir nadide duygu daha diyarımızı terkediyordu.Aşk, biz "yanlış sevdikçe" soysuzlaşıyordu...

son olarak aşık olmakla ilgili söylediğiniz o fikirlere sonuna kadar katılıyorum.aşk bir heves değildir.sabah kalkınca kime aşık olayım bugün diye düşünelecek bir şey de değildir.dillerde sakız olan yaz aşkı , kış aşkı gibi seviyesiz bir şekilde mevsimlere sığdırılacak bir duyguda değildir.aşk herşeyden önce ve herşeyden sonra emek işidir.

Esenliklerle...
Suveyda mdan dökülenler...
Suveyda:kalbin en derin noktası.

Anonymous said...

Kazım Mızrak Bey'in yazdıklarına katılıyorum. Benim yazmak isteyip de çeşitli sebeplerden dolayı yazmadıklarımı yazmış. Tebrikler...

Bâd-ı Sabâ said...

@ Ladybird

:)

Sizi size havale ediyorum, takdir sizin; dilerseniz bir yorum ile cevap hakınızı kullanın, dilerseniz de ayrı bir post hazırlayın...

Selamlar.

@ Suveyda

Düşüncelerinize değer veriyorum, payıma düşeni alırım, sağolun...


@ Anonymous

İnsan dolu olunca taşıyor efendim, çok görülmesin yazdıklarımız.

Belki zaman zaman eleştirilerimizin dozu ağır oluyor ama bizi de böyle kabul edin, diyorum ;-)

Suat Saygın said...

Ladybird
çok güzel bir hikaye idi, sağol.

ladybird said...

Kazim,

Madem aşk vakitsiz gelir de insanı mecnun eder. O halde diyorum, nikahlı olmama rağmen bir başka hatun kişiye meyil edersem bunun adı da yine aşk mı oluyor?!demissin..

Oyle ise soruyorum sana Zuleyha validemizin Yusuf'a aski ask miydi sence?

Cevap elbette evet! Evliydi ve Hz Yusuf’a (as.) asik oldu..

"Sevgi" canli varligin, haz veren bir nesneye karsi meyil duymasidir. Soz konusu meylin pekisip guclenmesi haline “ask” diyoruz.

Ask duygusu, askin sevgilisine kul olmasi ve sahip oldugu her seyi ugrunda feda etmesine yol acacagi bir dereceye varabilir. Senin dedigin gibi dusunulup karar verilseydi adi “ask” olmazdi.

Zuleyha'nin Hz. Yusuf'a (as) karsi duydugu askin ne dereceye vardigina bakarsak; kadinin butun servet ve guzelligi bu ugurda gitmis. Yetmis deve yuku mucevher ve gerdanliginin var oldugu soylenir, hepsini Hz. Yusuf'un (as.) aski ugruna harcamis. “Bu gun Hz. Yusuf'u gordum” diyen herkese eline geceni zengin edecek degerde bir mucevher vere vere elinde hic bir sey kalmamis.

Asiri askindan dolayi diger her sey aklindan ciktigi icin karsilastigi her seyi “Yusuf” diye cagirir olmus, o kadar ki, basini goge kaldirdigi zaman Hz. Yusuf'un (as.) adini yildizlarin uzerinde yazili gorurmus.

Allah korusun demek degil evli erkek evli kadin bile asik olabilir..

ladybird said...

sevgili h2s3t,

Ezelle birlikte dogan ve ebede kadar varolacak; konu ask olurda koyu muhabbete dalinmaz mi hic ?;)

Ancak ne kadar konusursak konusalim duygu otesi olan bu nesneyi en derin sairler bile tarif etmekte yetersiz kalmis.

“ask ne oldurur, ne yasatir insani” demis sairlerimiz..

Suat bey,

Ask ne garip bir tilsimdir.. Hikayesi, siiri muhabbeti zevkle okunur, yazilir cizilir...

Yorumlariniz icin hepinize tesekkur ederim..

ladybird said...

Anonymous,

Aska dair Kazim beyin de sordugu turden sorulari kendimize sorarak irdelersek dogru cevabi bulabiliriz saniyorum..

life said...

Yavuz Sultan Selim döneminde yaşamayı isterdim.Osmanlı'nın en iyi devri olduğu söylenir.Güzel olurdu heralde:) Amane zaman yaşarsan yaşa Allah bi şekilde imtihan edecek insanı.Gerçi mutluluk ble imtihandır.


...