Wednesday, March 14, 2007

Birbirinize Elbisesiniz

Dr. Senai Demirci

RABBİMİZ, Kur'ân'da eşleri birbirlerinin elbisesi olarak tarif
eder. Bizim fıtratımızı bizden iyi bilen Rabbimizin eşleri elbiseler diye
tarif etmesi, hiç şüphesiz, sonsuz manalar içeriyor olmalı. "Elbise"nin anlamı
ve çağrıştırdıkları üzerinden eşimizi anlamaya çalışabilir miyiz?:
Başkalarına elbisenizle görünürsünüz. Elbisenizin temizliği, sağlamlığı, rengi ve şıklığı dışarıya verdiğiniz mesajdır. Elbisenizin güzelliği ile kendinizi önemsediğinizi ve önemli olduğunuzu ifade edersiniz. Kirli, pejmürde, dağınık, sökük, yırtık bir elbise kendinize değer vermediğiniz anlamına gelir. Şu halde, "Elbisemden bana ne?" deme hakkınız yoktur.Kendinizi elbisenizle tanıtırsınız; o kimliğiniz olur, kişiliğinizi ortaya koyar. Elbisenizde olabilecek her türlü kusur, size mal edilir; kişiliğinizden kaybettir.

Eşiniz de sizin başkalarına göründüğünüz kimliğinizdir. Onu yıpratırsanız,
bakımını ihmal ederseniz, perişan hâle getirirseniz, önce kendinize zarar
vermiş olursunuz. Kişiliğini kaybeden, özgüvenini yitiren, değer verilmeyen
bir eş, sizin kendinizi böyle bir eşle yaşamaya mahkûm ettiğinizin göstergesidir. Bu da sadece eşinizi değil, kendinizi de önemsemediğiniz anlamına gelir.

Elbiseniz ayıplarınızı örter. Çıplak gezmek kadar utandırıcı bir şey yoktur herhalde… Şükür ki elbise sizi hem güzelleştirir, hem de bedeninizin aklamanız gereken kısımlarını örter. Bir bakıma sırdaşınızdır elbiseniz; en gizli saklı yerinize dokunur ama başkasına göstermez. İç yüzü çıplaklığınızı görür ama dış yüzünde bunu kimseye belli etmez. Hiç ummadığınız bir zamanda sökülüveren yahut içindekini gösteren bir elbise ayıplarınızı sergiler, sizi mahcup eder.

Eşler de birbirlerinin kusurlarını örtmek için vardır. Eşlerin kusur ve ayıpları, hata ve zaafları birbirine açıktır. Eşiniz, sizin hakkınızda başka kimsenin bilmediklerini bilir, sizde başka kimsenin görmediklerini görür. Elbette, bir "elbise" yahut "örtü" olarak, bu ayıpları ayıplamak için değil, örtmek, saklamak, ortadan kaldırmak için yanınızdadır. Eşinizin hata ve kusurlarını küçültüp saklamak yerine, daha da büyütüp ortaya çıkarmaya çalışıyorsanız, siz "elbise" değilsiniz. Bu yüzden eşinizi kimseyle kıyaslamayın; çünkü başkalarını sadece elbiseleri
üzerinden görürsünüz; başkalarının elbiselerinin bildiğini bilemezsiniz.

Elbiseye siz değer katarsınız. İçine bir insan girdiğinde değer kazanır
elbiseler. Hiçbir elbise paketinde kalsın diye dikilmez. Onu değerli kılan,
bir insan bedenine uygun olması, bir insan tarafından giyilebilir olmasıdır. Bir başka deyişle, insan elbiseyi giyindiğinde, elbise
de insanı giyinir. İçinde insan olan bir elbise adeta konuşur, işitir,
görür, düşünür. Kendisinde kişilik olmayan bir insanı çok güzel bir elbise kişilik
sahibi etmez. Elbise üzerinden sarkar, her haliyle o insana fazla geldiğini
söyler.

Çoğunlukla "iyi" ve "ideal" bir eş ararız. Bu arayış kendimizin bu "iyi" ya
da "ideal" eşe, "iyi" ya da "ideal" bir eş olup olamayacağımız
detayını gözden kaçırtır. İyi bir elbiseyi giyinince, adam olunmayacağı
gibi, iyi bir eş bulununca da, iyi bir evlilik garantisi yoktur. Öncelikle bu
"iyi" eşe, "iyi" eş olmanız gerekir. Sonra da iki "iyi" eş olarak "iyi"
bir ilişkiyi sürdürmenin ve geliştirmenin yollarını aramanız
gerekir. Eşler birbirlerinin elbisesidir; yani birbirlerini giyinirler. Aralarındaki
uyum onların ilişkilerinin şıklığı için vazgeçilmezdir. Eşiniz de
elbiseniz olduğuna göre, sadece onu giyinmekle değer kazanacağınızı
düşünmeyin.

Elbiseye sizin de katacağınız bir şeyler vardır. Ona göre
yürümesini, ona göre durmasını, ona göre davranmasını bilmeniz gerekir.

Elbise sizi korur. Elbisenin örtme fonksiyonuna ek olarak koruma
fonksiyonu da vardır. Elbise soğuktan, aşırı sıcaktan, kir ve tozdan vs. korur.
Canınızı ve teninizi tehdit eden şeyler karşısında, elbisenize
daha sıkı bürünmeniz gerekir. Aksini yapıp böylesi tehditlerden elbisenizi
sorumlu tutmanız haksızlık ve akılsızlık olur.

Hayatımız pürüzsüz ve sorunsuz değildir; eşler arasında soğukluğa sebep
olabilecek sayısız sorun çıkar. Çünkü hayatı olduğu gibi, olumsuzlukları da
içinde olacak şekilde paylaşmaya söz verdiniz. Bu durumda, eşinize olan
sevginizin ve bağlılığınızın sorunlar ortaya çıkınca yitirilmesi değil,
artması gerekir. Sorunlara karşı birbirinizi desteklemek üzere bir
aradasınız. Çıkan her sorunun çözümü olarak boşanmayı düşünmek, dahası
sorunlara evliliğin yol açtığını düşünmek, üşüyorum diye elbiseyi
üzerinizden atmaya benzer. En çok o zamanlarda lazımdır size elbiseniz; yani eşiniz. Birbirinize sıkıca sarılmadığınız sürece gelen ilk rüzgâr elbisenizi üzerinizden sıyırıverir; eşinizle uzaklara düşersiniz.

Sayı:359, Kasım 2006 , " Zafer Bilim Araştırma Dergisi "

4 comments:

Hayâl said...

Laydim...Yazı uzun diye kimse okumamış sanırım...Ama keşke herkes defalarca okusaydı demi?...Çok faydalı bir konu ve çok güzel işlenmiş...

Anonymous said...

Bir yazıya yorum yazılmaması ve ya az yazılması, o yazının okunmadığı anlamına gelmez. Öyle yazılar var ki, insanlar okuyunca şaşkınlık geçiriyor, belki de şok oluyor, yazacak bir şey bulamıyor. Belki de yazıdan daha güzel yorum yazmak mümkün olmadığı için dikkatler dağılmasın, asıl yazının üzerine toplansın diye yorum yazmaya gerek görmeyener de vardır. Ne bileyim ben işte, böyle düşündüm.

Yazıya yazacağım yoruma gelince, elbette ben bu yazıdan güzel yorum yazacak bir yüreğe sahip olduğumu söylemek istemiyorum. Sadece sevgi ve muhabbetin ne kadar önemli olduğunu az çok idrak edebildiğimi belirtmek isterim.

Bediüzzaman, " muhabbet, kâinatın varlık sebebidir" demiştir. Yani varlıkları var eden sevgidir. Özellikle insanda bulunan kalp ve gönül, bu sevgiye ayna olacak duygulara olduğu için, insan için muhabbetin ayrı bir önemi ve değeri vardır.

İnsanın olduğu yerde sevgi, sevginin olduğu yerde de insan vardır. Çocuğunuzun yüzüne bakarken mutlu olursunuz, yüreğinize ılık esintilerin,kalbinize sıcak şefkat duygularının dolduğunu hissedersiniz. Eşinizin yanında yüzünüz daha güleç, gönlünüz daha huzurlu olur. Bir dostunuzla karşılaştığınızda hasretle kucaklaşırken, kalpleriniz üst üsste gelir, kalpten kalbe ılık duygular akar, mutlu olursunuz.

Bir çiçeğin yüzünde, bir serçenin gözünde, suların sesinde, rüzgarların nefesine, insan bir huzur bulur. İnsan sevgi ile kendisini bütün kâinata bağlamış olur. Hatta bu duygularla insan küçük bir kâinat, kâinat da büyük bir insan hükmüne geçer.

İnsanı kâinata eş değer yapan, gönlündeki sevgidir. Sevginin cereyanı ile gönül sarayının avizeleri parlar ve etrafındaki güzellikleri insana farkettirir. Bu cereyan kesildiği zaman, her taraf zifiri karanlıkta kalır, bütün güzellikler gizlenir. Hayat ve kâinat anlamını yitirir.

Burada değerli yazar ve gönül adamı Senai Hoca, sevginin aile ve eşlere bakan yönünü ele almış, çok güzel benzetmelerle aile içi sevginin anlam ve önemini anlatmıştır. Elbisemize gösterdiğimiz titizliği, ruhumuzun elbisesi olan eşlerimize de göstermek insan olmanın bir gereğidir.

Ama bazı görgüsüzlerin ve gösteriş meraklısı zenginlerin hergün bir elbise değiştirmesi gibi elbisemizi değiştirmek istersek, bu vefasızlığın, duygusuzluğun, ihanetin ve cehaletin kuyusuna düşmektir.

Eskiden, yeni aldığınız bir elbise için dostlarınız "üzerinizde paralansın" diye güzel dileklerde bulunurlardı. Bu dilek eşler için de geçerlidir. İnsan bir karşı cinsle hayatını birleştirdikten sonra, artık mutluluk elbisesini giymiştir. Elbise paralanasıya kadar, yani ölüm onları ayırıncaya kadar birbirlerine sımsıkı sarılmaları gerekir.

Bu öyle sarılma olmalı ki, ölümden sonra da ebedi hayatta aynı elbise üzerinizde olsun.

Anonymous said...

elbise deyince hatırladım kaylule kıraathanesi'nde "üç boyutlu gömlek" diye bir yazı vardı..

http://www.kaylule.com/cma/index.php?q=node/237

ladybird said...

sevgili hayal,
gonul pinari'nin aciklamasina yurekten katiliyorum. yorum almak muhim degil. guzel yazilar okunsun hafizalarimizda yer etsin, anlatalim, uygulayalim.. onemli olan bu..

sevgili gonul pinari,
Yazıya yazacağım yoruma gelince, elbette ben bu yazıdan güzel yorum yazacak bir yüreğe sahip olduğumu söylemek istemiyorum. demissiniz. fevkalade guzel bir yorum yazmissiniz. yazinizi post yapabilirim. Yorumunuzu okudugumda aklima ilk gelen; "bir es esinin gozune sevgiyle baksa, gunahlari sararip dokulen sonbahar yapraklari gibi dokulup gider.." oldu.. Sevgi dolu bir yurekle bu uygulandiginda hem sunneti uygulayacaksin, hem sevap kazanacaksin, hem esinin gonlunu kazanacaksin. Sevgi dolu gonul ile cocuklarinin gonlunu kazanacaksin.
Bu sevgiyi herkese tum dunyaya yansitmak mumkun.. Ne cok kazancli degil mi?

Bir adama sormuslar "bu kadar kazancli bu sevgi zor mu?" diye.. "40 yil yapmayinca, 41. yil da cok zor geliyor, biz boyle gormedik" diye yanitlamis..

sevgi tahtinda oturabilme dilegi ile..

sevgili anonymous,
link icin tesekkurler..