Thursday, July 13, 2006
Cialdini’nin Mediacat kitaplarından çıkan başyapıtı “İknanın Psikolojisi” diyor ki, öncül algılama, sonraki algılamaları belirler. Önünüzde üç kova su var. En sağdaki sıcak, en soldaki soğuk, ortadaki de oda sıcaklığında. Önce sağ ve soldaki kovalara elinizi sokup sonra ortadakine iki elinizi birden daldırdığınız zaman kovadaki su sıcak mıdır, soğuk mudur? Sol elinize göre sıcak, sağ elinize göre soğuktur. Öncül algılamalar, gerçeğin yorumunu olduğu gibi değiştirirler.
Wednesday, July 12, 2006
Ah bu çoçuklar
Dün kızım ile oğlum 2. kez denize gitmek için hazırlık yapıyordu. Londra da güneşe alışık olmadıklarından koruyucu güneş kremlerini evden çıkmadan sürmelerini istedim.
Bu esnada oğlum kızıma şöyle dedi;
Oğlum; Abla kremi ayaklarının altına da sür
Kızım; ayak altına sürmeye gerek yok ki, güneş yakmıyor
Oğlum; güneş yakmıyor ama kumlar çok fena yakıyor, kremi sürki korusun ;))
***
Sabah babaannemin evine geldik. 5 katlı apartmanın 1. katında oturuyor. Çocuklar Tv yi açmak istediler, dedem çalışmadığını söyledi.
Aradan 1 saat geçti.
Yoldan geçen eskiciyi dairenin camında görünce konuşmaya kulak misafiri oldum.
Oğlum eskiciyi yanına çağırmış, 'bu evde tv çalışmıyor, ne kadara alırsınız?' diye soruyordu ;))
Tr ye geldiğimizden beri bir çok komik diyaloglarına şahitlik ettim ancak vaktim kısıtlı olduğundan yazamıyorum.
Ben tatilime devam etmek üzere hoş kalın diyorum..
Bu esnada oğlum kızıma şöyle dedi;
Oğlum; Abla kremi ayaklarının altına da sür
Kızım; ayak altına sürmeye gerek yok ki, güneş yakmıyor
Oğlum; güneş yakmıyor ama kumlar çok fena yakıyor, kremi sürki korusun ;))
***
Sabah babaannemin evine geldik. 5 katlı apartmanın 1. katında oturuyor. Çocuklar Tv yi açmak istediler, dedem çalışmadığını söyledi.
Aradan 1 saat geçti.
Yoldan geçen eskiciyi dairenin camında görünce konuşmaya kulak misafiri oldum.
Oğlum eskiciyi yanına çağırmış, 'bu evde tv çalışmıyor, ne kadara alırsınız?' diye soruyordu ;))
Tr ye geldiğimizden beri bir çok komik diyaloglarına şahitlik ettim ancak vaktim kısıtlı olduğundan yazamıyorum.
Ben tatilime devam etmek üzere hoş kalın diyorum..
Sunday, July 09, 2006
Cok Sukur Kurtuldum :)))
pek muhterem, pek kiymetli canimdan cok sevdigim blog okurlarim. biliyorum ki gunlerdir burayi benden bir iki satir bulmak umidi ile ziyaret edip durmaktasiniz, iste aradiginiza kavustunuz, ancak sevinciniz kursaginizda kalacak cunku bir kac saat sonra ucakta olacagim.
bir kac hafta istemeyerek de olsa can dostlarimdan ayri kalacagim icin cok uzgunum hatta icim kan agliyor :Pp fakat canimdan can, canan, cinan sehir istanbul'a kavasucagimdan dolayi pek bir bahtiyarim.
sevgili ryu kun da su an yanimda, hepinizi sevgiyle kucakladigini soyluyor :)
tekrar gorusene dek saglicakla kalin..
bir kac hafta istemeyerek de olsa can dostlarimdan ayri kalacagim icin cok uzgunum hatta icim kan agliyor :Pp fakat canimdan can, canan, cinan sehir istanbul'a kavasucagimdan dolayi pek bir bahtiyarim.
sevgili ryu kun da su an yanimda, hepinizi sevgiyle kucakladigini soyluyor :)
tekrar gorusene dek saglicakla kalin..
Tuesday, July 04, 2006
İnsan değişir mi?
İnsanlar kitap okuyarak, kursa giderek, öğüt dinleyerek ya da kendi istekleriyle değişebilirler mi? Öncelikle kritik bir düzeltme yapmak gerekir bu soruyla ilgili.
İnsanlar değil, insanların davranışları, özellikleri değişir; insanların bir bütün olarak değiştiğini söylemek çok doğru olmaz.
Yine de soru ortadadır. İnsanların davranışları, özellikleri değişir mi? Rahmetli annemin arkadaş toplantılarında arada sırada duyduğum unutulmaz sözlerden biri şudur: “Otuz yıldır uğraşıyorum, şu adamı değiştiremedim.” Bu sözden, bir eşin diğer eşin davranışlarını değiştirmesinin ya da bir kişinin davranışlarını değiştirmesinin çok kolay olmadığı sonucuna varabiliriz.
Bir insanın davranış değişikliğini gerçekleştirmesi üç aşamalı bir sürecin tamamlanmasına bağlıdır.
1. aşama: Zihniyet değişikliği
2. aşama: Davranış / eylem değişikliği
3. aşama: Sonuçların değişmesi / İstenilen sonuçlara erişilmesi
Birçok örnekte, insanlar bu üç aşamalı sürecin en önemli birinci adımını atlayarak, ikinci ve üçüncüyü sağlamaya odaklanıyorlar. Ancak birinci aşamadaki değişim olmadan ikinci ve üçüncü aşamaya geçmek gözlemlediğim örneklerde pek mümkün olmadı.
Örneğin, bir öğrenci kötü geçen bir sınavın arkasından “bundan sonra daha çok çalışacağım” ya da “bundan sonra daha erken çalışmaya başlayacağım” diye kendine söz verebilir. Bazı insanlar “her gün sabah erken kalkıp bir saat kitap okuyacağım” diye kendilerine söz verirler. Bazı babalar, “çocuklarıma karşı daha az sert olacağım” diyebilir. Fazla kilolarından şikayet eden bazıları da, “daha az yiyeceğim” diye kendilerine söz verirler. Ancak bu tür sözler nadiren tutulur. Bunun nedeni, bu kişilerin mevcut davranışlarına yol açan zihniyeti değiştirmemiş olmalarıdır.
Bir öğrenci kendine verdiği, derslere çok çalışma sözünü tutmaz; çünkü kafasında derslerin çok çalışılmasa da geçilebileceğine dair bir inanç vardır. Her gün sabah erken kalkılamamasının nedeni, “bugün biraz uyuyalım, yarın erken kalkar okuruz” düşüncesidir. Kilo vermek isteyen birinin hâlâ çok yemesinin nedeni, onun bu lezzete ya da karın doyurmaya olan ihtiyacının mutlaka karşılanmasına ilişkin inancıdır. Bu düşünceler, bu zihniyet ya da inanç ortadan kalkmadıkça arzu edilen davranış değişikliği gerçekleştirilemez.
Kişisel gelişim kursları ya da kitapları, bazı insanlarda geçici ya da kalıcı davranış değişikliğine yol açabilmektedir. Kurslara katılanların bir kısmında davranış değişikliğinin ortaya çıkması, onlardaki zihniyet değişiminin şiddetine bağlıdır. Eğer yeni bir düşünceyi tam olarak benimsemişlerse ya da diğer deyişle farklı bir düşünce doğrultusunda tam olarak ikna edilmişlerse, davranış değişikliğine giderler.
Bazıları da, ne zihniyeti, ne davranışı değiştirmeden doğrudan sonucu değiştirmek isterler. Bu hiç parası olmayan birinin galeride duran bir arabaya bakıp “bu araba benim olmalı” diyerek hiçbir şey yapmamasına benzemektedir. Sadece istemekle sonuçlar kesinlikle değişmez. Düşünceler ve zihniyet değişmeden davranışlar, eylemler değişmez. Davranışlar ve eylemler değişmedikçe sonuçlar değişmez. Aynı şeyi yaparak, yeni bir sonuç beklemek, işte şaşırtıcı olan budur.
MELİH ARAT
İnsanlar değil, insanların davranışları, özellikleri değişir; insanların bir bütün olarak değiştiğini söylemek çok doğru olmaz.
Yine de soru ortadadır. İnsanların davranışları, özellikleri değişir mi? Rahmetli annemin arkadaş toplantılarında arada sırada duyduğum unutulmaz sözlerden biri şudur: “Otuz yıldır uğraşıyorum, şu adamı değiştiremedim.” Bu sözden, bir eşin diğer eşin davranışlarını değiştirmesinin ya da bir kişinin davranışlarını değiştirmesinin çok kolay olmadığı sonucuna varabiliriz.
Bir insanın davranış değişikliğini gerçekleştirmesi üç aşamalı bir sürecin tamamlanmasına bağlıdır.
1. aşama: Zihniyet değişikliği
2. aşama: Davranış / eylem değişikliği
3. aşama: Sonuçların değişmesi / İstenilen sonuçlara erişilmesi
Birçok örnekte, insanlar bu üç aşamalı sürecin en önemli birinci adımını atlayarak, ikinci ve üçüncüyü sağlamaya odaklanıyorlar. Ancak birinci aşamadaki değişim olmadan ikinci ve üçüncü aşamaya geçmek gözlemlediğim örneklerde pek mümkün olmadı.
Örneğin, bir öğrenci kötü geçen bir sınavın arkasından “bundan sonra daha çok çalışacağım” ya da “bundan sonra daha erken çalışmaya başlayacağım” diye kendine söz verebilir. Bazı insanlar “her gün sabah erken kalkıp bir saat kitap okuyacağım” diye kendilerine söz verirler. Bazı babalar, “çocuklarıma karşı daha az sert olacağım” diyebilir. Fazla kilolarından şikayet eden bazıları da, “daha az yiyeceğim” diye kendilerine söz verirler. Ancak bu tür sözler nadiren tutulur. Bunun nedeni, bu kişilerin mevcut davranışlarına yol açan zihniyeti değiştirmemiş olmalarıdır.
Bir öğrenci kendine verdiği, derslere çok çalışma sözünü tutmaz; çünkü kafasında derslerin çok çalışılmasa da geçilebileceğine dair bir inanç vardır. Her gün sabah erken kalkılamamasının nedeni, “bugün biraz uyuyalım, yarın erken kalkar okuruz” düşüncesidir. Kilo vermek isteyen birinin hâlâ çok yemesinin nedeni, onun bu lezzete ya da karın doyurmaya olan ihtiyacının mutlaka karşılanmasına ilişkin inancıdır. Bu düşünceler, bu zihniyet ya da inanç ortadan kalkmadıkça arzu edilen davranış değişikliği gerçekleştirilemez.
Kişisel gelişim kursları ya da kitapları, bazı insanlarda geçici ya da kalıcı davranış değişikliğine yol açabilmektedir. Kurslara katılanların bir kısmında davranış değişikliğinin ortaya çıkması, onlardaki zihniyet değişiminin şiddetine bağlıdır. Eğer yeni bir düşünceyi tam olarak benimsemişlerse ya da diğer deyişle farklı bir düşünce doğrultusunda tam olarak ikna edilmişlerse, davranış değişikliğine giderler.
Bazıları da, ne zihniyeti, ne davranışı değiştirmeden doğrudan sonucu değiştirmek isterler. Bu hiç parası olmayan birinin galeride duran bir arabaya bakıp “bu araba benim olmalı” diyerek hiçbir şey yapmamasına benzemektedir. Sadece istemekle sonuçlar kesinlikle değişmez. Düşünceler ve zihniyet değişmeden davranışlar, eylemler değişmez. Davranışlar ve eylemler değişmedikçe sonuçlar değişmez. Aynı şeyi yaparak, yeni bir sonuç beklemek, işte şaşırtıcı olan budur.
MELİH ARAT
Monday, July 03, 2006
Insanligin En Muhtesem Harikasi
Osmanli ictimai yapisi uzerine uzman olan Erlanyen Universitesi profesorlerinden Hutterrohta :"Osmanli Devleti, genis topraklarini ve uzerindeki ceşitli kavimleri, Topkapi Sarayi'ndan mukemmel bir sekilde idare ediyordu. O saray da batidaki en mutevazi bir derebeyinin sarayi kadar bile buyuk degildi. Bu nasil oluyordu?" diye soruldugunda, Profesor Hutterroht:"Sirrini cozebilmis degilim. 16. asirda Filistin'in sosyal yapisi uzerinde çalisirken oyle kayitlar gordum ki hayretler icinde kaldim. Osmanli, uc yil sonra bir koyden gececek askeri birligin öyle yemeginden sonra yiyecegi uzumun nereden gelecegini planlamisti. Herhalde Osmanli, devlet olarak insanligin en muhtesem harikasidir" diye cevap verir.
Osmanli ictimai yapisi uzerine uzman olan Erlanyen Universitesi profesorlerinden Hutterrohta :"Osmanli Devleti, genis topraklarini ve uzerindeki ceşitli kavimleri, Topkapi Sarayi'ndan mukemmel bir sekilde idare ediyordu. O saray da batidaki en mutevazi bir derebeyinin sarayi kadar bile buyuk degildi. Bu nasil oluyordu?" diye soruldugunda, Profesor Hutterroht:"Sirrini cozebilmis degilim. 16. asirda Filistin'in sosyal yapisi uzerinde çalisirken oyle kayitlar gordum ki hayretler icinde kaldim. Osmanli, uc yil sonra bir koyden gececek askeri birligin öyle yemeginden sonra yiyecegi uzumun nereden gelecegini planlamisti. Herhalde Osmanli, devlet olarak insanligin en muhtesem harikasidir" diye cevap verir.
Musibet
Insanin basina, büyük küçük bir sikinti, bir bela gelinceveya isi ters gidip bekledigi neticeye kavusamayinca, (Hakkimizda hayirlisiböyleymis.Vâki olanda hayir vardir) deniyor. Bunun hayirli oldugu nereden biliniyorda böyle söyleniyor? Bela için hayirli oldu denir mi? Müminin basina gelen her bela faydali oldugu için öyle söyleniyor. Hadis-i seriflerde buyuruluyor ki: Müslüman için Allahü teâlânin her hükmü hayirdir. Allahü teâlânin kazasi, herkes için hayir degil, sadece Müslüman için hayirdir. [Ebu Nuaym] Her bela, affedilecek bir günah için gelir. [Ebu Nuaym] Mümine gelen her bela, günahlarina kefaret olur. [Buhari] Müminin günahlari affoluncaya kadar bela gelir. Belayi nimet saymayan, kâmil mümin degildir. [Taberani] Müslüman Allahü teâlânin dostudur. Dostlugun alameti ise, dostun belalarina, sikintilarina sabretmektir. Kur'an-i Kerimde mealen buyuruluyor ki: Sabredenlere, mükafatlar hesapsiz olarak verilir. [Zümer 10] Hoslanmadiginiz sey sizin iyiliginize; sevdiginiz sey de, kötülügünüze olabilir. Siz bilmezsiniz, Allah bilir. [Bakara 216] Hz. Ömer buyurdu ki: Bana bir bela gelirse, üç türlü sevinirim:
1- Belayi Allahü teâlâ göndermistir. Sevgili gönderdigi için tatli olur.
2- Allahü teâlâya, bundan daha büyük bela göndermedigi için sükrederim.
3- Allahü teâlâ, insanlara bos yere, faydasiz bir sey göndermez.
Bir belaya karsilik, ahirette çok nimetler ihsan eder. Dünya belalari az, ahiretin nimetleri ise, sonsuz oldugundan, gelen belalara sevinirim. Sonsuz olan Cennet nimetleri ile sonsuz olan Cehennem azaplari yaninda, dünyada çekilen birkaç günlük belalarin, sikintilarin ne önemi olur ki? Bela ne kadar büyük olsa da, geçicidir. Bir insanin, hatta dünyanin ömrü, ahiretin sonsuzlugu yaninda, deniz yaninda bir damla kadar bile degildir. Hiç sonu olan bir sey sonsuz olan ile mukayese edilebilir mi?
1- Belayi Allahü teâlâ göndermistir. Sevgili gönderdigi için tatli olur.
2- Allahü teâlâya, bundan daha büyük bela göndermedigi için sükrederim.
3- Allahü teâlâ, insanlara bos yere, faydasiz bir sey göndermez.
Bir belaya karsilik, ahirette çok nimetler ihsan eder. Dünya belalari az, ahiretin nimetleri ise, sonsuz oldugundan, gelen belalara sevinirim. Sonsuz olan Cennet nimetleri ile sonsuz olan Cehennem azaplari yaninda, dünyada çekilen birkaç günlük belalarin, sikintilarin ne önemi olur ki? Bela ne kadar büyük olsa da, geçicidir. Bir insanin, hatta dünyanin ömrü, ahiretin sonsuzlugu yaninda, deniz yaninda bir damla kadar bile degildir. Hiç sonu olan bir sey sonsuz olan ile mukayese edilebilir mi?
Saturday, July 01, 2006
Psikoloji Testi
Gunluk yasamimizda bir sekilde iletisim halinde oldugumuz insanlar bize gercek mi yoksa sahte gulus mu sergiliyor? ikisi arasindaki farki biliyor muyuz?
Kendimizi test etmek icin buraya tiklayalim. Cikan ilk sayfada genel olarak hayata bakis acimizi soruyor. Optimist misiniz yoksa karamsar mi? ikinci soru ise gercek ve sahte gulusu ayirmada kendinize ne kadar guveniyorsunuz? yani bilme ihtimalinizin nekadar yuksek oldugunu seciyorsunuz. Bu iki soruyu yanitladiktan sonra 20 farkli yuz ve gulus cikiyor karsiniza. Gercek gulus oldugunu dusundugumuz yuzler icin "genuine", sahte oldugunu dusundugumuz gulus icin "fake" seciyoruz.
Psikoloji okumaya basladigimda hocamiz ile ilk sohbetimiz de, "psikoloji egitimi aldiginizda kimse size yalan soyleyemeyecek, soylediginde aninda fark edeceksiniz, size sahte gulus sergileyenleri de ayni sekilde fark edeceksiniz" demisti ;)
Kendimizi test etmek icin buraya tiklayalim. Cikan ilk sayfada genel olarak hayata bakis acimizi soruyor. Optimist misiniz yoksa karamsar mi? ikinci soru ise gercek ve sahte gulusu ayirmada kendinize ne kadar guveniyorsunuz? yani bilme ihtimalinizin nekadar yuksek oldugunu seciyorsunuz. Bu iki soruyu yanitladiktan sonra 20 farkli yuz ve gulus cikiyor karsiniza. Gercek gulus oldugunu dusundugumuz yuzler icin "genuine", sahte oldugunu dusundugumuz gulus icin "fake" seciyoruz.
Psikoloji okumaya basladigimda hocamiz ile ilk sohbetimiz de, "psikoloji egitimi aldiginizda kimse size yalan soyleyemeyecek, soylediginde aninda fark edeceksiniz, size sahte gulus sergileyenleri de ayni sekilde fark edeceksiniz" demisti ;)
Subscribe to:
Posts (Atom)