Monday, July 02, 2007

Desem ol bî-vefâ bilmem inanır mı inanmaz mı

Kamu bâmarına cânan devâ-yı derd eder ihsan
Niçin kılmaz bana derman beni bîmar sanmaz mı



Sevgili,bütün hastalarının derdine ilaç veriyor, bana niçin ilaç vermiyor? Beni hasta sanmıyor mu?

11 comments:

Anonymous said...

FUZULİ den Bir Gazel:

Ya râb belayı aşk ile kıl aşina beni
Bir dem belâ-yı aşktan etme cüdâ beni

Az eyleme inâyetini ehli derdden
Yani ki çok belâlara kıl mübtelâ beni

Oldukça ben götürme belâdan iradetim
Ben isterim belâyı çü ister belâ beni

Gittikçe hüsnün eyle ziyâde nigarımın
Geldikçe derdine beter et müptelâ beni

Öyle zaîf kıl tenimi firkatinde kim
Vaslına mümkün ola getürmek saba beni

Nahvet kılıp nasib fûzûlî gibi bana
Ya râb mukayyed eyleme mutlak bana beni

Editör said...

Al benden de bir Hayyam ! bütün dertlere iyi gelir :)

Ugruna dertlere düstügüm sevgili,
bir baskasına tutulmus dertli mi dertli...

Derdimin dermanı kendi derdinde,
hekim hasta olunca kime gitmeli ?

Bâd-ı Sabâ said...

@ Ladybird,

Alıntıladığınız şiirde bir yazılım yanlışlığı var, doğru hâli bâmar değil, bîmâr olmalı.

Kimileri bâmar yazmış, sözlükte bu kelime yoktur diye 'biliyorum.. hem şiirin okunuşunu da, olumsuz yönde etkilemiş görünüyor.

* * *

@ Mehmet Abi,

"Ya râb belayı aşk ile kıl aşina beni
Bir dem belâ-yı aşktan etme cüdâ beni"


Bu gazel şeysi, âşıkların (dervişlerin, ermişlerin) âlemlerin Rabbine karşı nâz makamı olarak bilinen rûh 'u etkili bir şekilde temsil eder nitelikte bilinirmiş, efendim.. .

* * *

@ Rainbowalker,

Ömer Hayyam 'ı beğenirim.. ama bende bıraktığı izlenim zât-ı âlîlerini sevmeme mütemadiyen pek bi mânî oluyor, maalesef onun feyzine mazhar olamıyorum.

* * *

@ sayın Fuzûlî,

Sanma ki, bu çark hep öyle döner hâ döner;
bir nefestir ömür, bil ki o da biter hâ biter.

ladybird said...

Tesekkurler Mehmetabi. Fuzuli'yi rahmetle aniyorum..

"Söylesem tesiri yok sussam gönül razı degil"

ahh fuzuli ahh yakiyorsun bizi :)

rainbowalker, derdinden kaçan aşık olmasın,
başım ağrıyacak diyen şarap içmesin
;)

hayyam'i ben de cok severim.. ozellikle bulut gecti ustumuzden..

Dost bir perva, felek birahm, devran bisükun
Derd çok, hemderd yok, düşman kavi, tâli zebun.

Mizrak efendi,
aruz veznine uymadigindan fuzuli farscaya arapca cogul yontemi uygulamis..

kamu bamari - tum hastalarina demek oluyor. sozlukte;
BİMAR (C.: Bimârân) f. Mariz, hasta, alil olarak aciklanmis. yani bu durumda bamar bimarin cogulu oluyor.

right ?

Bâd-ı Sabâ said...

right ?

@ Ladybird,

kabul .

Bâd-ı Sabâ said...

ne kadar ahmakca.. iyi ki demişim bilgim bu yönde diye; yoksa kendimi daha kötü hissedecektim. tashih ettiğiniz için minnettarım, bir yanlışın önüne geçmik olduk böylece. bendeki kaynaklarda bâmar ifadesini bulamamıştım..

mehmet abi de şu nâz makamı konusunu işlerse pek bi güzel olacak aslında.. ben konuyu açamamışım, yavan kalmış.

hayyam'ı da anlamak lazım tabii.. kim bilir ne şartlar altında yaşadı, ön yargıyı yıkmak öyle zor ki, sevememek var işin içinde. anlayışım tükenmesin, bir gün onu anlamak zorunda kalabilirim yoksa..

Anonymous said...

Hayırlı Sabahlar
Muhterem Kazım Mızrak Bey Kardeşim
Tevazu gösterip bilgi istemişsin
Ben bu konuları senin kadar bilemem
Ama bildiğim ve bulduğum bilgileri sizinle paylaşıyorum
Rabbim hepimizi kendine kul kabul etsin ve rızası dairesinde hareket etmemizi nasip etsin

MAKAMLAR
Muhibbiyet makamı, Allah'ı sevme makamıdır. Bu makamda olan bir mümin, Allah'ın sevgisini kaybetmemek ve artırmak için daima niyaz makamında olması lazım. Bu gibi insanlar, İbadet, zikir, tefekkür, dua etme durumundadırlar. Bu gibi insanlar Allah'tan isterler, ama ısrarcı değillerdir. Allah'ın hikmetine ve rahmetine daima itimat içerisindedirler.

Mahbubiyet makamı ise, Allah'ın sevdiği kişilerin makamı anlamındadır. Bu makama çıktığını bazı alametlerle anlayanlar olmuştur. İşte bu makam Niyaz makamı değil, Naz makamıdır. Bu makama gelen bir veli, Allah'tan ister, istekleri yerine gelmediği vakit hikmet aramadan sorgular. Çünkü, Onlar bilirlerki, Allah birini sevdimi artık bırakmaz ve düşürmez.

Muhibbiyet makamından Mahbubiyet makamına hem iniş vardır. hem de çıkış vardır. Çünkü, Allah'ı sevme makamından hem Allah'ı sevme ve hem de Allah tarafından sevildiğini bilme makamına çıkmak vardır. Fakat Mahbubiyet makamına çıkan bir veli, şayet daha önceki Niyaz makamını muhafaza edemezse, o zaman Naz makamına düşüş vardır.

Abdulkadir-i Geylani hazretleri, Gavsiyet ve Kutbiyyet makamlarını da Allah'ın izniyle kazandığından dolayı, Ferdiyet makamını da hakkıyla ifa etmiştir. Yani kendi zamanında ki tüm manevi makam ve feyizler onun eliyle dağıtılmıştır.

Cenab-ı Hakkın bir insanı sevdiğini ihsas etmesi, yani bir insanın Mahbubiyet makamına çıkması elbette bir terakkidir. Bir yükseliştir. Artık bu insan, sadece Allah'ı seviyor değil, Allah'ın da kendisini sevdiği makama çıkmıştır. Bu makam elbette Muhibbiyet makamından daha üstündür.

Çünkü, Muhibbiyette sadece kulun Allah'ı sevdiği bilinir. Ama Mahbubiyet makamında hem insanın hem de Allah'ın birbirlerini sevdiği aşikardır. Fakat bu terakki, insanı niyaz makamı olan acz ve zaafını anlama makamından çıkarmaması gerekir.

Şayet Mahbubiyet makamına çıkan bir veli, Niyaz makamında kalabilse, o zaman terakkisi çok daha mükemmel olur. Ama Niyaz makamını muhafaza edemeyip Naz makamına girse, o zaman Niyaz makamının üst mertebesinden düşmüş olur.

Bu açıdan bir müslüman hangi manevi makamda olursa olsun makamı arttıkça Allah'ın emir ve yasaklarına, teşvik ve sakındırmalarına uymadaki titizliği de artar. Hatta başkalarının yapmasının dinen bir sakıncası olmayan şeyleri bile yapmaktan haya ederler. Öyleyse naz makamında olan bir veli de hiç bir emri terk edemez.

Allaha emanet olunuz

Editör said...

Kazım Mızrak, Hayyam'ı bende begenirim ama severim veya sevmem diyemem... Ama cogu kez onun yazılarını gülümseyerek okurum...

Mesela su an, ( ugurböcegi,sarap deyince )aklıma gelen " önce kendine gel, sonra meyhaneye" sözü gibi :)

Bâd-ı Sabâ said...

@ Rainbowalker bey.. ben hâlâ sevmiyor olanlar tarafındayım, beğeniyor olmam ise başka tabii :)

Yine de bir anlamda yukarıda ifâde ettiğim üzere, bu durum ön yargıdan kaynaklanıyor olsa gerektir.

Şiirlerinde konu edindiğini sandığım mevzular, bana hitab etmiyor gibi.. gençlerin de bu çevrede eylenip ona özenmesine gönlüm razı olmuyor bir türlü.

Ne çare, hep dertliyiz :P Ömer Hayyam bir nevi derdimize tercüman oluyorsa.. hakkını muhafaza etmek lâzım sanırım,

..yine de, ben almıyım diyorum izlinizle :o)

- & -

Ömer Hayyam'ın yeri ayrı olmakla beraber, Ziya Paşa hazretleri beni daha bir başka anlatıyor.. şöyle ki,

Terkib-i Bend (IX)

Pek rengine aldanma felek eski felektir;
Zîrâ feleğin meşreb-i nâ-sâzı dönektir.


Şu feleğin (dünyanın) görünüşüne aldanma, Çünkü onun münasebetsiz tabiatı dönekliktir.

* * *

Yâ bister-i kemhâda ya vîrânede can ver,
Çün bay u gedâ hâke berâber girecektir.


Madem ki fakir de zengin de toprağa birlikte girecekler; onun için ister kuntlu döşekte öl, isterse viran bir yerde, fark etmez.

* * *

Allâh'a sığın şahs-ı halîmin gazabından,
Zîrâ yumuşak huylu atın çiftesi pektir!


Ağır başlı duran kimsenin şiddetinden Allaha sığın, Çünkü yumuşak huylu at çifteyi pek vurur.

* * *

Yaktı nice canlar o nezâketle tebessüm,
Şîrin dahi kasdetmesi câna gülerektir.


Nazik tavırlı gülüşler nice canlar yakmıştır, Aslan bile gülerek ağzını açarak cana kıyar.

* * *

Bed-asla necâbet mi verir hiç üniforma,
Zer-dûz palan ursan eşek yine eşektir!


Sütü bozuk ( kötü soylu) olan elbise güzellik vermez, Gümüşten semer vursan eşek yine eşektir.

* * *

Bed-mâye olan anlaşılır meclis-i meyde,
İşret; güher-i âdemi temyîze mehektir.


Mayası bozuk olanlar içki meclisinde anlaşılırlar, Çünkü içki kişinin ayarını belirleyen mihenk taşı gibidir.

* * *

Nush ile yola gelmeyeni etmeli tekdîr;
Tekdîr ile uslanmayanın hakkı kötektir!


Nasihatla düzelmeyeni azarlamalıdır. Azardan da anlamayıp yola gelmeyenin ise hakkı kötek olmalıdır.

* * *

Nâdânlar eder sohbet-i nâdânla telezzüz;
Dîvânelerin hemdemi dîvâne gerektir.


Cahil, kaba sab olanlar kendileri gibi olanların sohbetinden hoşlanır, çünkü zavallı olanın arkadaşı da zavallı olacaktır.

* * *

Afv ile mübeşşer midir ashâb-i merâtib?
Kânûn-ı cezâ âcize mi hâs demektir?


Yüksek mevkideki kimselere avf edilmeklemüjdelenmişlerdir. Ceza kanunu yalnız zayıf ve acizler için midir?

* * *

Milyonla çalan mesned-i izzette ser-efrâz,
Birkaç kuruşu mürtekibin câyı kürektir.


Milyonla çalan kimseler büyük mevkilerde, baş üstünde gezerler; Birkaç kuruş yiyen adam kürek cezasına çarptırılır.

* * *

Îmân ile din akçadır erbâb-ı gınâda,
Nâmûs u hamiyyet sözü kaldı fukarâda.


Zenginlere göre, din ile imân paradır. Namus ve hamiyet gibi yüce kavramlar hep fakirlerde kalmıştır.

Ziya Paşa

- & -

Kelimeler

afv: Af.
ashâb-ı merâtib: Mevki sahipleri.
bay: Zengin.
bed-asl: Kötü asıllı, soysuz.
bed-mâye: Mayası kötü, soysuz.
bister-i kemhâ: İpek döşek.
cây: Yer.
erbâb-ı gınâ: Zenginler.
felek: Gök yüzü.
gazab: Öfke.
gedâ: Fakir, kul, köle.
güher-i âdem: İnsanın cevheri.
hâk: Toprak.
halîm: Yumuşak huylu.
hamiyyet: Din, millet, vatan gibi değerleri koruma duygusu.
işret: İçki, içki âlemi.
mesned-i izzet: Yücelik mevkii.
meşreb-i nâ-sâz: Aykırı, ters yaratılış, huy.
mehek (mihenk): Altının ayarını ölçmeye yarayan taş.
mübeşşer: Müjdelenmiş.
mürtekib: Hırsız.
nâdân: Cahil, haddini bilmez.
necâbet: Asalet, soyluluk.
nush: Nasihat, öğüt.
reng: Hile, oyun; sûret, şekil.
ser-efrâz: Başta gelen, seçkin.
şîr: Aslan.
tekdîr: İkaz, ihtar, uyarı.
telezzüz etmek: Lezzet almak, hoşlanmak.
temyîz: Dikkatle inceleyip anlama, seçme.
zer-dûz: Altın işlemeli.

ladybird said...

anlasilan fuzuli hepimizi costurmus :)

Bâd-ı Sabâ said...

@ Mehmet Abi,

Mukabelenizi, yarın dingin duru bir ruh hali ile okumayı yerinde görmüştüm efendim.. haber etmeyi nezaket üzere sayıyorum. Kanımca, vaktinize bağlı olan nisbette bu denli teferruatlı malumatı; memnuniyetle karşılamaktayım..

Sağlık, ve muhabbet dilerim..